Yıldız Holding, kurumsal değerleri, Murat Ülker

Yıllık dokuz milyar lira tutarında ciroya yön veren Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, “Performansından memnun kalmazsanız aile fertleriyle vedalaşabilir misiniz?” sorusuna; “Kurumsallaşma bizim için esastır. Şirket için, gerekirse kendimi bile sistem dışı bırakırım” yanıtını verdi

Gerekirse kendimi bile sistem dışı bırakırım

HAFTANIN SÖYLEŞİSİ / SONGÜL HATISARU

Galatasaray’ın geçen hafta Türk Telekom Arena Stadı’nda oynadığı ilk resmi maçı Ülker grubunun locasında izledim. Lüks locanın kafesinde aradığım Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’i, Adnan Polat’ın yanında buldum. Ülker, Polat’a, “Geçmiş olsun” diyordu. Milliyet yazarı Hasan Cemal’in de dahil olduğu muhabbetin konusu, Galatasaray’da patlak veren yönetim kriziydi.
Polat, “Bazıları, üyelerin oyunu kendi tekelinde zannediyor, bu her şeyden önce üyelere saygısızlık” dedi.

Adnan Polat, kadınları bekliyor
“Stat çok lüks olmuş, maçlara gelen kadın taraftar sayısında artış bekliyor musunuz?” diye sorunca Polat, şöyle cevap verdi: “Galatasaray, UEFA’yı aldığında futbolda bir çıta oluşturdu. Fenerbahçe de, Şükrü Saraçoğlu ile statta bir çıta oluşturdu. Şimdi burası yeni bir çıta olacak. Üstelik daha makyajını yapmadım, takısını takmadım. Ben otelciyim, burayı 5 yıldızlı otel gibi işleteceğim. Kadınlar bu stada çok daha fazla gelecek” dedi. Murat Ülker, “Şükrü Saracoğlu’na zaten geliyorlar” diye takıldı! Polat yanımızdan ayrılınca, hazır yakalamışken Murat Ülker’le röportaj yapma fırsatını kaçırmadım.

Bursaspor, UEFA Şampiyonlar Ligi’ne forma reklamı olmadan çıktı. Niye ana sponsor olmadınız Bursaspor’a?
Kameralar genelde arkadan koşuyorlar çünkü! Şaka bir yana bütün takımlarda sırttayız. Her takımın ana sponsoru var. Sırt sponsorluğu bizimle başladı. Takımların sırtında yer almayı tercih ettik.Bursa’da öne geçsek diğer takımlarla olan stratejimiz bozulurdu.

Sizce bu yıl kim şampiyon olur?
Fenerbahçe. Puan farkı falan, hiç belli olmaz bu işler. Fenerbahçe için hâlâ şans var. Yoksa her hafta millet niye maça gelsin. Bu arada şampiyon kim olursa olsun, asıl şampiyon benim! Çünkü hepsinin sponsoruyum. Uzun yılları düşünerek strateji kurmak lazım. Yoksa bir takım çok para harcayıp bir sezon şampiyon olabilir. Ama gaye o değil, hiçbirinin gayesi o değil.

Kaç markanız oldu şimdi? Cironuz ne seviyeye ulaştı?
Bisküvi, çikolata, gazlı içecek, süt ürünleri, kişisel bakım ürünleri derken 280’e yakın marka altında, 3 bin 500’ü aşkın çeşit üreten bir gruba dönüştük. Yurtiçinde ve yurtdışında 55 fabrikada üretimyapıyoruz. 2009’da gıda odaklı faaliyetlerimizden elde ettiğimiz ciro 9 milyar TL idi. Bunun 1.3 milyar TL’si ihracat ve uluslararası operasyonlardan geliyor. 110 ülkeye ihracat yapıyoruz. Profesyonelleşme olmadan bu büyüklüğe hükmedemezsiniz.

“Benden sonra Yıldız Holding ne olur?” diye düşünüyor musunuz hiç?
Bir yabancı danışman gelmişti bize, “Kurumsallaşma, süreklilik önemlidir” diyerek lafı uzattıkça uzatıyordu. “Senden sonra ne olacak?” demeye çalışıyor, diyemiyordu adam. “Açıkça sor, ben ölürsem ne olacak mı diyorsun?” dedim. “Ben ölsem ortada kalmam herhalde beni gömerler. Sonrasını bana sorma, ben zaten ölmüşüm. Öldükten sonra ruhum gelir de Ülker’de neler oluyor diye bakar mı, hiç de merakım olmaz. Yaşamışım bitmiş. Sen bu suali benden daha fazla yaşayıp bu işin başında kalacaklara sor” dedim. Ne yapacaklarını onlar düşünmeli, plan yapmalı. Adam tabii biraz bozuldu teorisi çöktüğü için. Yani ben elimden geleni yapıyorum. Ülker’de benim yaptığım işler var, arkadaşların yaptığı işler var.

Profesyonelleşmeye çok vurgu yapıyorsunuz. Memnun kalmadığınız takdirde Ülker soyadlı çalışanlarınızı işten çıkarabilir misiniz?
Bu konularda sıkıyımdır. Kim olduğu fark etmez. Kimsenin bir ayrıcalığı yoktur. Aksi taktirde iş yürümez. Ama bir insanla vedalaşmak demek, “Bu kişi artık adam olmaz” demektir. Böyle bir şey söz konusu olmaz ki. Sorarlar, “Ee bu zamana kadar aklın neredeydi. Nasıl çalıştın bugüne kadar? Veya hiç mi iyi tarafı yoktu bu adamın?” derler.
İş hayatı aynı zamanda devamlı bir eğitimdir. Ben kendim dahi sürekli eğitimlere gidiyorum. Bazı dersler alıyorum, gençleri takip ediyorum. Kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Niye? İşler gelişiyor, şirket gelişiyor. Platformlar değiştikçe değişime vakıf olmalıyım ki yukarıdaki yerimi koruyabileyim. Bunu yapamazsam kendimi dahi sistem dışı bırakmam gerekir. Gerekirse bunu da yaparım.

‘Kadınların gizli bir dili var’

Kaç kadın çalışanınız var. Kadınlarla çalışmanın zor yanları var mı?
Zor yanı yok. Ben ayırmıyorum. Benim için Ayşe, Mehmet, Fatma vardır. İş yapamazsınız ki yoksa. Kotalara da inanmam. “Bu işe kadın mı olsun, erkek mi?” diye seçicilik yapmıyorum. Liyakata bakıyorum. Çorlu’da Gumlink ile ortaklaşa kurduğumuz sakız ve şekerleme fabrikamızın en önemli çalışanlarından biri kadın; Danimarkalı Ar-Ge şefimiz Rikke Mikkelssen. Toplam 24 bin 400 çalışanımızın sekiz bini kadın. Bu arada 2011’de bin 750 kişiyi daha işe alacağız.

Kadın çalışanlarınız holdinge ne katıyor?
Benim müşterilerim özellikle genç anneler ve onların çocukları. Gençlerin de yarısı kız çocuğu. Öyle olunca müşterilerimin önemli bir bölümü anneler ve genç kızlardan oluşuyor. Şirkette ürün yapanlar, servisleri verenler, dizayn edenler kadınca düşünebilirse daha kolay yürürüz. Erkeklerden de bu alanda iş yaparken, kadınca düşünmelerini isterim. Yeni ürünleri ve ambalajları, dostlarıma, eşime sorarım. Mesela kadınlardan enteresan bir feed-back alıyorum. Eğer ürünü bir kadın dizayn etmişse, gösterdiğim kadınların hepsi beğeniyor. Mesela bizim hanım genelde beğeniyor, “Bu da nereden çıktı, bunu kim yaptı?” diye sorduğu her ürün mutlaka bir kadının elinden çıkmış oluyor. Kendi aralarında bir empatileri, gizli bir dili var kadınların...

Kadınlar iş hayatında yükselememekten şikayetçi. Sizce en çok hangi hatayı yapıyorlar?
İşe fazla sahip çıkıyorlardır. İş hayatı kadının kadın, erkeğin erkek olduğu zamanlar olmuyor ki. Herkes iş insanı oluyor. O işe uygunsa başarıyor ve yürüyor. Bu anlamda, sevdikleri işi yapmalarını tavsiye edebilirim sadece.

‘Oğlum Yahya işlere meraklı’

Sizin işinizi yapabilenler var mı peki?
Bir ikisi bir araya gelir, benim yaptığım işi de yaparlar. Babam beni işe götürürdü ama cenazeye de, eşe dosta hal hatır sormaya da götürürdü. Hayatın hallerine, duygu yelpazesindeki duyguların hepsine vakıfım. Sınıf arkadaşlarımdan dahi kaybettiklerim oldu. Babamdan gördüğümü yapıyorum. Oğlum Yahya’yı şirkete getiriyorum. Seviyor da işleri, merakı var. Bu bir şanstır. İnsanlar planlar yapıyorlar; ben gittikten sonra şöyle olsun böyle olsun, diye. Bunlar hep ölüm korkusundan kendimize çıkardığımız işler. Mesela vasiyet hazırlamaya da inanmam. Abesle iştigal gibi geliyor bana. Benden sonra kim akıllıysa, o başa geçer, alır götürür veya götüremez, bilemem bunu! Ama başa geçen, kendi bildiği gibi yapar, bunu bilirim. Babam bana baskı yapmadı. Hatta, “Oğlum bence doktor ol. Bu işlerle uğraşma. Bu işler zor, bir sürü insanla uğraşıyorsun” dedi. Baktım doktorluğun riski daha çok, daha meşakkatli, işletmeci olayım, dedim.

Evin duvarlarında yer kalmadı, eşim ‘Hiç olmazsa yenisini asma’ diyor


Sanat eseri alırken neye önem verirsiniz? Ressama mı, döneme mi?
Uzun yıllar oldu artık, ressamları tanırım. Ressam neyi düşünerek yapmıştır tabloyu, bilirim. Alırken sevmem lazım, hoşuma gidiyorsa alıyorum. Benim için kriter budur. Alırken de ona vereceğim bir değer var. Bu yüzden müzayedelere gitmem, “Şu kadar olabilir” derim. Müzayede de fiyat orada kalırsa almış olurum, çıkarsa almam. Böyle hırsım, “Şunu mutlaka alacağım” gibi iddialarım yoktur. Klasik de alırım, modern de. Güzelse alırım.

Kaç tablonuz var?
Saymadım. Koleksiyoncu değilim. Koleksiyon olsun diye almıyorum. Bana göre asıl eserler, sahiplerinin koleksiyonunu yapıyorlar. Bu resimler kuşaktan kuşağa kalır.

Müze açmayı düşünüyor musunuz?
Hayır. Müzelerin şahıs sahipliğinden ziyade anonim olması lazım bence. Bu bana daha manidar geliyor. Ama tabii müzelerin sponsorları olabilir, isimlerini veren insanlar olabilir. Yapanları takdir ediyorum ama ben yapılanlara destek vermekten hoşlanıyorum.

Burhan Doğançay’ın Mavi Senfoni’sinden sonra evinizdeki en pahalı eser hangisi?
Bilmiyorum ki, fiyatlarını vallahi bilmiyorum. Eşim Betül, “Artık yer yok, bazılarını kaldır, hiç olmazsa yenisi asma” dedi. Baktım, duvarlarda yer kalmamış gerçekten. Bu tabloları Holding’deki sergi salonuna getirip orada sergileyeceğiz şimdi.

Kimlerin bu eserler?
Bir kısmı Devrim Erbil, Hoca Ali Rıza, Burhan Doğançay, Ömer Uluç’un tabloları.

‘20 yıl annemle oturdum, onu çok özlüyorum’
Kızınız yok değil mi? Olsun istemez misiniz?
Benim için çok geç. Üç çocuğum da erkek, kızım yok. Bu saatten sonra çocuk olursa, çocuğa yazık olur. Ben sevmiyorum öyle baba 50 yaşında, çocuk 5 yaşında.

Murat Bey, iki ay önce annenizi kaybettiniz. Başa çıkmak kolay değil. Vedalaşabildiniz mi?
Ölümle kim başa çıkmış ki ben çıkayım. Hiçbir şey eskisi gibi değil. O anda yanındaydım. Toprağa gömüyorsunuz, çıkıp eve geliyorsunuz. Özlüyorum tabii. Annemi yaşarken de özlüyordum. 20 yıl birlikte oturduk. Eşim de çok severdi annemi. Hayata basit bakmak lazım. Bir süre verilmiş, geldik gidiyoruz.

Celal Bayar’ın yatını kullanıyor
Hayatınızdaki en büyük lüks nedir?
Nefes almak! Yaşıyorum bundan güzeli var mı? Hiçbir şikayetim yok...

Tatil denince aklınıza ne geliyor. Tatillerinizi nasıl geçiriyorsunuz?
Tatil yapmıyorum. Hafta sonuna bir gün ilave ediyorum, hafta sonu kaçamakları yapıyorum.

42 metrelik tekneyi niye aldınız o halde?
O kadar uzun değil teknem! Kendim yaptım o tekneyi. Eski tekneleri alıyorum, elden geçiriyorum, satıyorum sonra. Çok tekne yaptım böyle. En sonuncusunu RMK Marine’de yaptım. Bir dönem askeriyenin de kullandığı Halas Yatı’nı aldım. Celal Bayar’ın da kullandığı tekne bu biliyorsunuz. Onu aldım renove ettim. Ailem ve şirketin kurumsal etkinlikleri, yabancı konuklar için Halas’ı kullanıyorum. Yine 1980’lerde inşa edilmiş, Pire Limanı’nda fırtınada batmış bir tekneyi sigortadan aldım. Yaptırdım, onu da kullanıyorum. Daha önce iki tane ahşap tekneyi onarıp, sattım.

Para kazanıyor musunuz bu işten?
Zarar etmiyorum.

Yıllarca basından kaçtınız. Şimdi, “Bu kadarına gerek yokmuş” diyor musunuz?
Ben hep aynı yerde duruyordum. Siz geldiniz! Kadere inanırım!

Telefonlar bile kapatıldı

Gelecek vaat eden çalışanlarınızın eğitimi ve kişisel gelişimi ile ilgileniyor musunuz?
Şirketin her kademesiyle özel olarak ilgilenirim. Pazarlama ve mali işler grup başkanlıkları, yeniden yapılandırıldı. Pazarlama başkanlığı altındaki birimler, ortak bir dil ve yaklaşım barındıran ‘Ülker Yolu’ ile hareket eder. Bu da, ‘müşteri memnuniyeti, güvenilirlik ve dürüstlük’ demek. Dünyanın dev şirketleriyle ortaklıklar kurarken, yöneticilerimizi de küresel liderliğe hazırlıyoruz. Avrupa’nın en prestijli işletme okullarından Insead, bizim için özel bir liderlik gelişim programı hazırladı.
Yöneticilerimiz, yabancı uzmanlardan ekonomi, siyaset ve bilim alanlarında dünyanın ürettiği son bilgi ve stratejileri öğrenme fırsatı buldu. Geçen hafta sonu Sapanca’da toplandık mesela. Dört gün boyunca telefonları bile kapattık. Bizde profesyonelleşme tamdır. Ben yönetim kurulu başkanı olarak icranın başındaki arkadaşlarımdan hesap sorarım. İcranın başında da olsaydım, kendi kendime mi hesap soracaktım? Lider, büyük resme bakmalı.

http://ayaklirehber.blogspot.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

evlerde yapilacak isler, mandal uretimi

Orjin grup başkanları, Zafer Kurşun ve Zafer Yıldırım