Elif GÖRGÜN KAPLAN 1980’li yıllarda toptancılık yaparken, perakende sektörüne neden ve nasıl girdiniz? Toptancılık geçmişinizin olması pazara girerken nasıl avantajlar sağladı? Bursa’nın en büyük market zincirlerinden biri haline geliş hikâyenizi sizden dinleyebilir miyiz? Özhan Marketler Yönetim Kurulu Başkanı olan Tevfik Özhan’ın yaşadıkları ilginç. Aslında Tevfik Bey bir karoseri ustası... Çocuklarını okutabilmek adına köyünden Bursa’ya taşınan babasına rağmen ortaokulu terk eden Tevfik Özhan, bir karoseri ustasının yanına çırak girer. Biliyoruz ki, insanların hayatlarında bazı kırılma noktaları vardır. Tevfik Bey, kendi hayatındaki bu kırılma noktalarını farklı şekilde değerlendirmiş. Kırılma noktaları diye nitelediğimiz o özel olaylar olmasaydı ve o zaman verdiği tepkileri vermeseydi, kendisi Bursa’daki büyük otomotiv fabrikalarından birinden emekli iyi bir karoseri ustası olurdu şimdi. Dolayısıyla da Özhan Marketler olmayacaktı. Birinci kırılma noktası; askerden dönen ve iş başvurusunda bulunan Tevfik Özhan’ı Bursa’daki büyük otomotiv fabrikalarından birinin karoseri ustası olarak değil de vasıfsız eleman olarak işe almak istemesidir. Sonuç olarak Tevfik Bey, usta olmasına karşın vasıfsız olarak işe girmeyi gururuna yediremiyor ve işe gitmiyor. Bu arada da evlilik hazırlıkları var. Dolayısıyla para gerekiyor. Orhangazi YeniSölöz köyü doğumlu olan Tevfik Bey’in parası da elinde değil, satılmayı bekleyen zeytin olarak fıçılarda duruyor. Bu arada unutmadan söyleyelim, Tevfik Bey askerdeyken babası vefat etmiştir. Düğün hazırlıkları için babadan kalmış fıçılardaki zeytinleri satmak gerekiyor. Köydeki bir tüccar ile anlaşıyorlar, tüccar zeytini çekiyor. Maalesef o zamanki küçük tüccarların birçoğunda şekil bulan ve ticari ahlak noksanlığı olarak değerlendirilebilecek, malı çektikten sonra fiyat kırma çabaları bu olayda da kendini gösteriyor. Önceden anlaşılmış bir fiyat olmasına rağmen, fiyat kırmak için zeytine bahaneler uyduruyor tüccar. Tevfik Bey’in canı sıkılıyor. İkinci kırılma noktası da bu. “Eh ne yapalım” dese olay öyle kalacak. Ama Tevfik Bey tepki gösteriyor. O zaman abisi Güngör Özhan’ın Altıparmak’ta bakkal dükkânı var. Onun minibüsü ile terazisini alıyor. Tüccara vermediği zeytinleri bakkallara kendi satıyor. Bu geliş gidişler olurken bakkallar ondan bazı şeyler istiyorlar. Abisine soruyor. Bakkalların istediklerini de buluyor. Bu olay onun beyninde bir şimşeğin çakmasına neden oluyor. Demek ki ticaret bu! “Aldığın fiyat ile sattığın fiyatı iyi belirlersen ve bu arada da masrafların kontrol altında ise bu işten para kazanılır” düşüncesi onun ticaret hayatına atılmadaki çekirdeği oluşturuyor. Ondan sonra Cumhuriyet Caddesi’nde esas eğitmeni olan Tayfun Homan’ın yanına giriyor. Bir süre çalıştıktan sonra kendi işini kurmak üzere ayrılıyor. Yine Cumhuriyet Caddesi’nde çok küçük bir dükkân ve depo tutuyor. İlk işine böyle başlıyor, gece gündüz demeden çalışıyor. Her mal tek tek sırtından geçiyor. Onun için o ‘patron’. İşin yeşermesi adına hakikaten beden terini de akıtan kişi. Çok dürüst ve çalışkan, yerinde duramayan biri... Halen öyledir. Onu 10 dakika koltuğunda otururken göremezsiniz. O enerji, çalışkanlık ve dürüstlükle birleşince yer ediniyor piyasada. Bu arada günden güne büyüyorlar. Mustafa Uluçay da onunla birlikte çalışıyor. Mustafa Bey’i de ortak olarak alıyor ve bir süre sonra da bacanak oluyorlar. Bu arada gıda firmalarının yurt dışı ziyaretleri oluyor. Bu seyahatler ile Uzakdoğu’yu, Amerika’yı, Küba’yı ve Avrupa’yı görüp inceleme olanağına sahip oluyor. Araştırmak ve incelemek Tevfik Bey için adeta bir tutku. Bunun sonucu da gezdiği yerlerde Türkiye’deki gibi toptancı mantığının olmadığını görüyor. İnsanlar hep perakendede. Gıda ve gıda dışı perakendeler farklı. Onları inceliyor. Bu izlenimleri sonucu diyor ki “Bu iş Türkiye’de de bu hale gelecek”. O sırada toptancı üstü ticaret yapıyor. İşler bayağı gelişmiş durumda. Ama alacakların tahsil edilmesi başta olmak üzere, piyasalardaki sıkıntılar yüzünden artık bu işi bırakmayı düşünüyor. Bir kırılma noktası da bu. Geleceğin toptancılıkta değil, perakendecilikte şekil bulacağının kendisi tarafından da fark edilmesi. Ve sonuç itibarıyla perakendeye ısınması... Bu ısınmanın neticesi olarak da, 1992’nin Haziran ayında Esentepe semtinde Bursa’nın ilk katlı mağazası açılıyor. Hatta o zamanki ismi de o günün modası ile Özhan Shopping Center. O zaman için Bursa’nın ve Bursalıların katlı bir alışveriş mağazasıyla ilk tanışmasıydı bu ve o günkü şartlara göre güzel de olmuştu. Önünde çocuk parkı vardı. Bir katta giyim, bir katta oyuncak ve çocuklara yönelik ürünler, bir katında deterjan ve temizlik maddeleri, giriş katında ise gıda ürünlerinin bulunduğu bölümler vardı. Çok güzeldi ve müthiş işler yaptı. Perakendede bugün konuştuklarımızın hiç biri o zaman yoktu. Şu anki Özhan Marketler Zinciri’nin mayası da bu mağaza oldu diyebiliriz. Tevfik Bey ve Mustafa Bey’in toptancılıktan gelmeleri ve uzun süredir bu işi yapmış olmaları, yani gıda ve ihtiyaç maddesi piyasasını çok iyi biliyor olmaları, Özhan’ın başarının temel nedenlerinden biridir. Özhan Marketler Zinciri sektörde birçok ilke de imza attı bildiğim kadarıyla. Nelerdir bunlar? Hatırlayabilir miyiz? Bursa’daki ilk katlı mağaza olunca, Özhan ne yaptıysa ilk olmuş. Aslında perakendenin doğal gelişimi ama bizim ilklerden olmamız nedeniyle ilk sayılmış yapılanlar. Mesela, ilk kredi kartı uygulaması, ilk barkod okuyucu sistemler, yazar kasa kullanımı gibi. TSE ISO 22000 Gıda Güvencesi Belgesi bizim Bursa’da perakendecilerin içinde bir ilk. Bu büyük gurur duyduğumuz bir olay. Sivil toplum kuruluşlarının ilk üyesi olmak... Örneğin; Sivilay’ın ilk tüzel kişisidir Özhan Marketler Zinciri. Bundan sonra başka ilkler olur mu? Olabilir. Teknolojinin getirdiği yeniliklerle ilgili bazı düşüncelerimiz var. Ön çalışmaları da yapılıyor. Bunda ilk mi oluruz? İnşallah olur.Sizce tüketicilerin gözündeki Özhan algısı nasıl? Bazı perakende markaları ucuzluğu ile bazıları da daha pahalı ama daha iyi hizmet sunmasıyla öne çıkar. Bu bağlamda Özhan’ın belli bir fiyat politikası var mı? Biz şirketiz. Sonuç itibarıyla kar amacı güden bir kuruluşuz. Bizlerin salt fiyatla alakalı bir politikası yok. Özhan’ın hiç böyle bir politikası olmadı. Her şeyin fiyata indirgendiği bir politika Özhan’ın yapısına ters. Özhan’ı Özhan yapan kişilerin insani yapısına ters. Para bir insanın hayatında mutlak suretle çok önemli... Çok fazla ağırlığı olan bir şey... Ama “Benim hayatımı yönlendiren paradır” dediğinizde o zaman benimle çok fazla konuşulacak konu kalmamış oluyor. Sadece fiyata endeksli ürün çeşidi, sadece şok fiyatlarla gündem yaratan, promosyonlarla desteklenmiş satış politikası, Özhan’ın gündeminde hiç olmadı. Biz sürekli olarak şunu söylüyoruz; “İnsanlarla insanlara hizmet ediyoruz”.Görüldüğü gibi eşitliğin her iki tarafında da insan var. Perakende öyle bir sektör ki, bunu sacayağı olarak düşünürsek eğer, sacayağının her üçünde de insan var. Tedarikçileriniz, iç dinamikleriniz ve müşterileriniz, dostlarımız. Doğal olarak konu insan olunca, insani değerlerin daha önce gelmesi gerekiyor. İnsani değerlerin içinde de para yok. Olsa bile ilk sırada değil. Özhan bazıları için uygun fiyatlı market olarak bilinse de, asıl öne çıkan “müşteri memnuniyeti”dir. Bu insandan insana çok değişen bir olay... Kişilerin beklentisi, öncelikleri ile de çok ilgili. Ama bizde öne çıkan asıl hedefi şu sloganımızla anlatmak mümkün. Biz Özhan için; “Hizmetin dostluğa, kalitenin damak zevkine, alışverişin de avantaja dönüştüğü tek adres” diyoruz. Müşteri demek bile bana uzak, soğuk geliyor. Dost çok yakın. Yaptığınız işe gönlünüzden de bir şeyler katmak zorundasınız. İşinizi sevginizle harmanlayıp, hizmetinizi böyle sunabilmelisiniz. Bunu yaptığımızı sanıyorum. Başaramıyorsak bile, samimi olarak gönlümüzden geçen bu. Bakkalın sıcaklığı ve yakınlığı ile günümüz teknolojisini perakendeye uyarlayıp birleştirebildiğimiz ölçüde başarılı olabileceğiz. Buna samimiyetle inanıyoruz. Bunda da başarılı olmak için gayret sarf ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Özhan’ı Özhan yapan unsurlardan biri de bu. ‘İnsana yakışan’ diyoruz, ‘insani davranışlar’ diyoruz, ‘içtenlik’ diyoruz. Birkaç örnek verelim isterseniz bunlara; bir kasiyeri göremediği zaman bize telefon açıp “Nerede benim kasiyerim?” diyen dostlar var. Reyoncusunu başka mağazada görevlendirdiğimiz zaman “Ne olur benim bu oğlumu almayın” diyerek bize telefon edip ricada bulunanlar var. Boş kasa olmasına rağmen, dolu kasa da sıraya girmeyi göze alıp, sevdiği kasiyerle birkaç dakika da olsa sohbet etmek isteyen, personelimizin içten davranışıyla mutlu olan, insanca tat alan dostlarımız var. Bizim çalışanlarımız da müşterilerimizi aileleri ile tanıyor. “Bugün yalnız geldiniz Ahmet Amca iyi mi?” gibi her gün gelen müşterisinin eşini soran, çocukları olduğunu bildiği müşterisine onların ders durumlarını, sağlıklarını soran personelim var. Yaşlı komşularına evine kadar hizmet götüren arkadaşlarım mevcut. Ramazan ayında yaptığı güzel bir çorbayı, böreği, çalışanlarımızın iftar yapması için mağazalarımıza getiren dostlarımız var. Çok keyifli, çok sıcak ilişkiler bunlar. İnsan olarak kişiyi doyurabilen tarzda ilişkiler söz konusu. Sloganlarımızdan biri “Siz nerede biz oradayız” Bulunduğumuz bölgedeki insanların derdi ile veya o sıradaki ihtiyaçları ile de anında ilgilenilmesi gerektiğini de arkadaşlarımıza anlatıyoruz. Çalışkanlıkları ile dürüstlükleri ile etrafa sahip çıkabilmeliler. Sıkıntılarda ve sevinçlerde ortak hareket etmeye çalışırsak, bu güzellikleri de yaşamış oluyoruz sonunda. Biz o yönden o mahallenin bakkalı olabilmeliyiz. Müşteri şikâyetlerine mutlak surette dönüyoruz. Bize gelen hiçbir müşterinin ayrıcalığı yok. Müşteri profilimiz genelde A, B müşteri grubu. C, D, E, F olmuyor mu? Olmaz olur mu? Tabi ki var. Bu tür değerlendirmeler de benim hiç hoşuma giden şeyler değil. Kıstas ne? Kıstas ekonomik. İnsani değerlendirme kesinlikle söz konusu değil. Örnek verirken de tam olarak şöyle ifade ediyorum: Benim bazı mağazalarıma Bursa’nın kalburüstü insanları geliyor. Sanayiciler, sporcular, milletvekilleri, belediye başkanları, bakanlar gibi. Bu insanlar geldiğinde nasıl davranıyorsanız, üstü başı kokan bir adam size geldiğinde veya tarladan gelmiş her tarafı çamur içinde bir teyzem geldiğinde onlara da aynı tarzda davranmadığınız müddetçe işinizi yapamamış olursunuz. Ben sizin kişiliğinizde sorun olduğuna karar veririm. Keşke tarladan gelen o teyzem kadar helal rızık götürebilsek evimize diye örnekler veriyorum çalışanlarıma. Çünkü arkadaşlarımızın bunun bilincinde olabilmeleri çok önemli. İsminin önünde arkasında bir sürü sıfat olan insana değil, en yalın anlamda, sadece insan olduğu için, insana hak ettiği tarzda davranışı becerebildiğimiz zaman zaten başarı kendiliğinden gelir. Bu bizim hayat felsefemiz. Raflarınızda tüketiciye Özhan markası ile hangi ürünleri sunuyorsunuz? Bu ürünleri çeşitlendirmek için bir çalışmanız var mı? Kendi yufkamız, sigara böreğimiz, tatlılarımız var. Soğuk mezelerimiz, sucuğumuz var. Sucuk çeşitlendirmeleri yaptık. Ciddi beğeni aldık. Özhan markasını koyduğumuz da başka türlüsünü düşünemezdik. Her şeyi ile arkasında duruyorum demek çünkü. Yeni ürün şu anda programda yok. Ama olabilir neden olmasın? |
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum Yaparken sayfaya nereden geldiğinizi belirterek küfüre yer vermeden, anlaşılır bir dille yazmanızı rica ederiz..